Salvador Dali – Çılgın Bir Dahi

Sakıp Sabancı Müzesi Dali’nin yağlı boya tabloları, çizimleri ve grafiklerinden oluşan yaklaşık 270 eserin yanı sıra el yazmaları, fotoğraflar ve çeşitli belgelere ev sahipliği yapacak. 19 Eylül 2008-19 Ocak 2009 tarihleri arasında düzenlenecek sergide Dali’nin 33 başyapıtı da bulunuyor. İlk kez bu kadar eserin İspanya dışına çıktığı sergiyle ilgili bir diğer önemli not Dali’nin resimlerinin ilk defa Müslüman bir ülkede sergilenecek olması.

KAPIYI DALİ AÇTI, ANADAN DOĞMA ÇIPLAKTI
“Koridoru yürüdüm kapıyı çaldım. Kral dairesinin kapısı vardı ve kapıyı Dali açtı. Anadan doğma çıplaktı…” Salvador Dali’yi tanıma şansını yakalamış bir sanatsever onu bu sözlerle anlatıyor.

Çıplak karşılama merasimi Dali’nin olağan, misafiri için olağandışı bir durumdu. Yaşamıyla da eserleriyle de kimseyi umursamayan Dali, başkalarına tuhaf gelen daha pek çok şey yaptı. Ölmeden önce kendi mezarını tasarlaması, içi doldurulmuş kuzuyu yatak odasının başköşesine yerleştirmesi, imzalarını aşık olduğu kadının, yani karısının adıyla atması, karısının ölümünden sonra kendini yakmaya çalışması…

Figueres’teki Dali Gala Tiyatro Müzesi.


Dali, 1960’da küçük bir kasaba olan Figueres’e bir müze kurmaya karar verdiğinde saçmaladığına inanılmıştı. Ancak 1974’te açılan Gala Salvador Dali Tiyatro Müzesi şu an İspanya’nın en çok gezilen 3’üncü müzesi oldu. Tüm dünya Figueres’i onun sayesinde tanıdı.

4 BİN’DEN FAZLA ESER BULUNUYOR
İlk günkü gibi korunan, dünyadaki en büyük Dali koleksiyonuna sahip müzeye sanatçının en büyük yapıtı demek de mümkün. Müzede, Dali’nin tasarladığı ve boyama, çizim, yontma, kuyum, hologram, stereoskopi, fotoğrafçılık ve benzeri tekniklerle yapılmış 4 binden fazla eseri bulunuyor.

Dali her köşesini kendi tasarladığı müzede ziyaretçilere düşsel bir tiyatro atmosferi kurgulamış. Tutku ile bağlandığı mekana adeta bir ibadethane gibi bakmış, mezarını sonsuza kadar kalmak istediği müzede cam kubbenin tam altına yapmış. Ayrıca binanın girişinde, kendi tasarımı Cadillac’ın üzerine yerleştirilmiş bir bereket tanrıçası sembolü ve hemen üstünde de eşi Gala’ya ait teknenin oturtulduğu tasarımı içeren avlu bulunuyor.

Kendi tasarımı Cadillac ve tepesine kondurduğu Bereket Tanrıçası.


Bugüne dek pek çok sanatçıya ilham olan Dali’nin en büyük ilhamı ise büyük aşk yaşadığı Gala olmuş. Onun Gala’ya olan tutkusu Figueres’e 40 km uzaklıktaki bir ortaçağ kalesinde tüm açıklığı ile görülüyor. Dali, Púbol Kalesi’ni özel olarak dekore ederek Gala’ya armağan etmiş.

Dali-Gala aşkı.


BEN SENİN SÜMÜKLÜBÖCEĞİNİM, LÜTFEN BENİ AFFET
Dali’nin Gala’ya olan tutkusunu Gala’nın doktorunun oğlu anlatıyor:
“Babam Gala’nın evine gittiğinde Dali’yi sevgilisinin ayaklarına kapanmış özür dilerken görmüş. Dali, ‘Ben senin sümüklüböceğinim. Lütfen beni affet’ diyerek yerde bir sümüklüböcek gibi sürünüyormuş.”

HEYKELTRAŞ FETİYE BOUDEVIN DALI FENOMENİNİ ANLATTI
Fransa’nın güneyinde Dali’nin doğduğu Figueres’e çok yakın bir yerde yaşayan heykel ve resim sanatçısı Fetiye Boudevin her yıl milyonlarca insanın akın ettiği bölgede yaşamanın nasıl bir şey olduğunu ve Dali’nin burada nasıl algılandığını NTVMSNBC’ye anlattı:


BURASI DÜNYANIN MERKEZİ
“Başka bir ruh var burada, Figueres’te, İspanya’da. Diğer müzelerle arasındaki fark hemen hissediliyor. Heykel gibi tasarlanmış bir müze. Bu müze Figueres’in atardamarı gibi. Burası için ‘dünyanın merkezi’ deniliyor. Ruhuyla, hayatıyla, attığı her adımla ilahlaştırılmış Dali.”

İNSANLAR ONUNLA GURUR DUYUYORLAR
“İnsanlar onu burada çok sahipleniyor çünkü, gurur duyuyorlar Dali’yle. Hala ondan besleniyorlar. Tabii çok popüler olması halkın onu sahiplenmesinde büyük pay sahibi. Halk ona sanatını anlamasa da, aristokrat bir yaşam sürmüş olsa da, halkın içinden çıkmasa da saygı duyuyor, sahipleniyorlar. Biraz da Türk insanı gibi davranıyorlar. ‘Anlamasak da bizi simgeliyor’ diyorlar. Zaten sanatçının herkese hitap etmesi zordur.”

ABD İÇİN ANDY WARHOL NE KADAR POPÜLERSE…
Andy Warhol New York için, pop-art için neyse Dali de burası için öyle. TV’lere, reklamlara çıkıyor, yani insanlarla ilişkisi anlamında popülist bir yapısı var. Burada yaşayanlar onu kahraman gibi görüyorlar.

KENDİSİ BİR ESER ASLINDA
Görsel anlamda da Dali bir sembol. Bıyığıyla, saçıyla, kıyafetiyle her şekilde bir sembol. Kendisi de bir eser o anlamda. Yani yaptıklarından ziyade kendisiyle de ortada. Dali’nin görsel gücü de o kadar güçlü ki insanları etkileme gücü bu sebeple daha da önem kazanıyor. Bu yüzden komple kendisini bir eser olarak görüyorum.

YAŞASAYDI TEKNOLOJİYİ İYİ KULLANIRDI
Dali yaşadığı dönemde bile zamanın teknolojisini araştıran, yenilikleri takip eden biriydi. O zamanlar bile medyayı takip ederdi. Bugün yaşasaydı teknolojinin bütün nimetlerini kullanırdı.

YATAK ODASINDA DOLDURULMUŞ KUZULAR
Port Ligat’taki evinde zamanla genişlemeler, oynamalar yaptığını görebiliyorsunuz. Zaten balıkçı barınağından dönüştürmüş burayı. Eserlerinin çoğunu burada yapmış. Kendisini orada görebiliyorsunuz. 1997’de müzeye dönüştürülen evde yatağından kişisel eşyalarına kadar her şey özel ve teatral. Çok etkileyici ve hayatındaki her şeyin bir amaca hizmet ettiğini görebiliyorsunuz. Bunun dışında evinde en çok şaşırdığım şey ise yatak odasında gördüğüm doldurulmuş yavru kuzulardı.

AYAĞIM SIKARSA KAFAMI DAHA İYİ TOPARLIYORUM
Dali bir gün bir konferansa gidiyor. Giderken ayağını sıkan bir ayakkabı giyiyor. Soruyorlar neden böyle bir ayakkabı giydiniz diye… Dali şu cevabı veriyor: “Ayağım sıkarsa kafamı daha iyi toparlıyorum. Bir yerde bir sıkıntı olmalı ki diğer yerler rahatlasın.”

BİR ‘DAHİ’NİN HAYAT HİKAYESİ
11 Mayıs 1904’te doğan İspanyol sürrealist ressam gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlendi. Dünyanın en büyük ressamlarından olan Dalí, ressamlığın yanı sıra heykel, fotoğraf ve sinemayla da ilgilendi.

HAYATIMDA ALDIĞIM EN BÜYÜK DARBEYDİ
1914’te annesinin desteğiyle özel bir resim okuluna yazılan Dali, 1919’da Figueres Belediye Tiyatrosu’nda ilk sergisini açtı. Şubat 1921’de ise çok sevdiği annesini meme kanserinden kaybetti. Annesinin ölümü hakkında “hayatımda aldığım en büyük darbeydi. Ona tapardım. Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilmesine hep güvendiğim bir varlığın kaybını kabullenemiyordum” diye yazmıştı.

İlk eserlerinde kübizm ve dadaizm etkileri gösteren Dali, Madrid’de geçirdiği yıllarda, kendisi gibi avangart sanata meraklı olan film yapımcısı Luis Buñuel ve şair Federico García Lorca ile yakın arkadaş oldu. 1923’te disiplinsizlik yüzünden geçici olarak okuldan uzaklaştırılan Dali, aynı yıl Girona’da anarşist gösterilere katıldığı için tutuklandı ve bir süre gözaltında tutuldu. 1925’te okula geri döndü ve Barcelona’da ilk kişisel sergisini açtı. Dali 1926’da Paris’e gitti ve büyük saygı duyduğu Pablo Picasso ile tanıştı. Sonraki birkaç yıl boyunca, Dalí’nin eserlerinde Picasso etkisi ağır basacaktı. Mart 1928’de sanat eleştirmenleri Lluís Montanyà ve Sebastià Gasch ile beraber, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunan “Sanat Karşıtı Katalan Manifesto”yu yazdı.

GALA İLE TUTKULU BİR AŞKIN BAŞLANGICI
1929’da arkadaşı Luis Buñuel ile beraber çektikleri ‘Bir Endülüs Köpeği’ adlı avangart kısa film, sürrealist sanat çevrelerinde ikiliye büyük şöhret kazandırdı. Aynı yıl ikinci kez Paris’e giden Dalí, burada ressam Joan Miró aracılığıyla sürrealist akımın öncüleri André Breton ve Paul Éluard ile tanıştı. Éluard’ın karısı Gala tanıştıkları andan itibaren Dalí’nin ilgisini çekti ve 1929 yazında Dali ile Gala arasında, sonradan evliliğe dönüşecek olan tutkulu bir ilişki başladı.

1931 yılında Dali, en meşhur eseri olan ‘Belleğin Azmi’ini yaptı. ‘Yumuşak Saatler’ ya da ‘Eriyen Saatler’ olarak da bilinen eserde, geniş bir kumsal manzarası önünde eriyen cep saatleri resmedilmiştir. Eser genel olarak, katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır. Dali sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camembert peynirinden aldığını yazacaktı.

Belleğin Azmi ya da diğer adıyla Eriyen Saatler.


1934’te New York’ta bir sergi açan Dali, ABD’de büyük sansasyon yarattı ve büyük üne kavuştu.. 1937’de Hollywood’a giderek zamanın meşhur komedyenleri Marx kardeşler ile tanıştı ve onlar için bir film senaryosu yazdı. 1938 yazında ise Londra’da, hayranı olduğu Sigmund Freud ile tanıştı ve ünlü psikologun birkaç portresini yaptı. Tüm sürrealistler gibi Dali de bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyor ve Freud’un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip ediyordu.

FAŞİST REJİMİ DESTEKLEDİĞİNİ AÇIKLADI
1936’da başlayan ve tüm İspanya’yı kaosa sürükleyen İspanya İç Savaşı, 1939’da General Francisco Franco’nun galibiyetiyle sona erince, Dali yeni kurulan faşist rejimi desteklediğini açıkladı. Bunun üzerine, çoğunluğu Marksist olan ve Dali’nin abartılı dikkat çekme çabalarından hoşlanmayan sürrealistler, Dali’ye açıkça sırtlarını döndüler. Sürrealist grubun önderi Breton, Salvador Dali’nin isminden iğneleyici bir anagram çıkardı: “Avida Dollars (Dolar Heveslisi)”. Dali ise cevap vermekte gecikmedi: “Le surréalisme, c’est moi! (Sürrealizm benim!)” Sürrealistler ve Dali arasındaki çekişme, Dali ölene kadar devam etti. Dali 1951’de Katolisizm’in ve modern bilimin bazı kavramlarını sentezlediği Mistik Manifesto’yu yayımladı. Yine bu dönemde Dali, tuvale boya sıçratma, hologramlar, optik yanılgılar ve stereoskopi gibi pek çok değişik teknikle denemeler yaptı.

GALA’NIN ÖLÜMÜ
10 Haziran 1982’de Dali’nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti. Gala’nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dali, karısının öldüğü ve gömüldüğü Púbol Kalesi’ne yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. 1983’te Púbol Kalesi’nde yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı tablo, Dali’nin son eseri olacaktı..

Dali, 23 Ocak 1989’da kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres’te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.

Dali hayatı boyunca, 1500’den fazla resim ve onlarca heykelin yanı sıra, çeşitli taş baskı eserler, kitap illüstrasyonları, tiyatro dekorları ve kostümleri üretmiştir. Ayrıca, Man Ray, Brassaï, Cecil Beaton ve Philippe Halsman gibi fotoğraf sanatçılarıyla ve Elsa Schiaparelli, Christian Dior gibi moda tasarımcılarıyla beraber çalışmıştır.

Bugün Dali’nin eserlerinin büyük çoğunluğu, Figueres’deki Dali Tiyatro ve Müzesi’nde bulunur. Florida’nın St. Petersburg kentindeki Salvador Dali Müzesi, Madrid’deki Reina Sofia Müzesi ve Los Angeles’taki Salvador Dali Galerisi de sanatçının yüzlerce eserini barındırır. Dali’nin 1965’te New York’taki Rikers Island Hapishanesi’ne bağışladığı çarmıha gerilmiş İsa resmi, 1981’e kadar hapishanenin yemekhanesinde asılı durduktan sonra buradan alınarak hapishanenin lobisine asılmış, 2003’te ise kimliği belirsiz kişilerce lobiden çalınmıştı.

1942 yılında ‘Dali, Salvador Dali’nin Gizli Hayatı’ isimli otobiyografisini yayımlayan Dali, 1945-46 yıllarında, Walt Disney ile beraber Destino, Alfred Hitchcock ile beraber ‘Spellbound’ filmlerinin yapımında çalıştı. 1947’de sürrealist bir Picasso portresi yaptı. Katalonya doğumlu olan Dali, 711 yılında İspanya’yı fethetmiş olan Mağribiler’in soyundan geldiğini iddia etmiş, ‘süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü’ de ‘Arap kökeni’ne bağlamıştır.

Dali sanatıyla ve yaşamıyla olduğu kadar eksantrik giyimi, davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmişti.

ÜNLÜ SÖZLERİ:
* ‘Dahi değilsen bile öyle davran kesin dahi sanarlar.’

* ‘Çocukluğumun daha ilk yıllarında kendimi sıradan ölümlülerden ayrı tutan şirret bir düşüncem vardı. İşte o yüzden bugün başarılıyım ben.’

* ‘Bir dahi olacağım ve herkes bana hayran kalacak.’ (16 yaşında defterine yazdığı yazı )

* ‘Soytarı olan ben değilim, deliliğini gizlemek için ciddiyet oyunu oynayan şu aklın, mantığın alamayacağı ölçüde sinsi, bönlüğünden bile habersiz toplum.’

<!–

–>
Explore posts in the same categories: Dahi İncelemeleri

Etiketler: , ,

You can comment below, or link to this permanent URL from your own site.

Yorum bırakın